24 Mayıs 2011 Salı

Bahar Şenliğinde İşin Ne Senin?


YÖK Başkanı kendini bitirmeye doymadı doymuyor.
Skandalların ardı arkası kesilmiyorken, hakkındaki iddalar ayyuka çıkmışken hala da ortalıkta futursuzca dolaşan, sanırım ar damarı çatlamış bir başkan (lar) var. Artık nasıl bir özgüven pohpohlaması yapmışlarsa kendilerine (bkz: kendilerine bağladılar hortumu kendilerine) kesinlikle bu futursuz hallerinden taviz vermiyor, asla yüzünü düşürmüyor ve hatta bir de böbürlenerek atarak tutarak, ortalıkda dolanmaya devam ediyorlar. Artık kesinlikle bu zihniyetten arınabileceğimizi düşünmüyoru. Herkes bir köşeyi kapmanın derdine düşmüş. Bu düzeni bozmanın peşinde olan yok. Yanlışı düzeltmektense yanlışın içinde başka bir yanlış olarak kendini yanlıştan bertaraf etmeye çalışan taraflar olma çabasında herkes. Şöyle bir çark var; önce bir adam gelir. Ortalıkta kafasına göre at koşturur. Hak, hukuk, adalet, hoşgörü, iyi niyet, demokrasi, eşitlik falan hepsini hiçe sayar ama bunları yaparkenden en çok bunları azına almayı da ihmal etmez. Adalete ters psikoloji uygulama mantığıyla işler çok güzel ilerler. Tüm bu söylemlerinin yapılmadığı kanıtlanan kadar ağzından çıkan herşey doğruymuş gibi lanse eder, e maddi manavi? destekçileri de varsa zaten durum ortaya çıkana kadar atı alan Üsküdar' ı geçer. Sonra bu işten nemalanamayan bir takım çevreler bu işten gocunmaya başlar. Ta ki kendilerine bu işten bir nema sağlayana kadar. Bu çark bu zamana kadar beni böyle haksızlığa uğrattı şöyle zor durumda bıraktı benden sonra da başkaları bu duruma düşür aman diyeyim diye düşünmez. Buldu mu çöreklenir.
Bakın yine öyle oldu. Medya bir süre uğraştı Özcan' la sonra neden sesi kesildi. Demek ki çorbaları pişti onlarında. Afiyet olsun bir yerlerinizde kalsın abilerim. Ya tamam iyi bütün bunları saman altı ettin başardın hala deri koltuğunda oturmaya devam edip bir yerlerini büyütmeye devam ediyosun, hiç hak etmediğin şeyleri elde ediyosun onu da anladık, be adam biraz utan biraz bir kendini aklama çabasına falan gir. Hiç bir şey yokmuş gibi arsızca ortalarda dolaşma bari. Sen ki üniversitelere ya da her hangi bir eğitim kurumundan uzak durması gereken bir adamsız eğitimden nasibini alamadığın gibi almaya niyetli gençlerin hayatlarıyla oynamışsın, kralcılarınla beraber ne diye üniversite gezersin. Sanattan nasıl bir nasiplenmişliğin vardır da sanat üzerine ahkam kesersin. Hayır ayrıca bahar şenliklerinde senin işin ne? Adı üstünde şenlik. Etrafta dolanıp insanların asabını bozmaya ne hakkın var. Bir de kendine yakın koruma tutmuş. Kendi masrafı zararı yetmiyormuş gibi bir de korumaları için yeni masraflar üretiyo. ÖSYM işini düzgün yapıyor olsan korumaya neden ihtiyaç duyasın. Nedeb korumam var benim deyip bir saniye düşünsen aslında belki sen bile biraz insanlıktan nasibini alır yaptığın bunca pervasızlığı belki anlar da bir parça düzelirsin diycem ama nerde. Başta da anlattığım gibi sen de nemanı alıyosun. Ne diye yorasın ki kendini. Her türlü dalaverayı çevir inkar etmek en kolayı. Destekçiler zaten gani gani. Hadi hayırlı işler. Bak senin yüzünden bir kralcın da içine düşmüş heykelin sanki bir şey anlıyormuş gibi. Birazdan yine senin yüzünden yine bu haline ortaya koyacak boş bir cümle kurucak senin yüzünden. Kendini iyice bitirirken gerekli yalama işini yerine getirdiği için de gururlanmayı da ihmal etmiycek bir de. Heykel müstehcen gelmişmiş. Çok merak ediyorum o heykelde ne gördünüzde beyninizde ne canlandı. Aslında daha ağır bişey söylemek isterdim ama yeteri kadar ağır birşey söyleyemiycem. Sonunun gene yarabbi şüküre varma ihtimali yüksek. Kelimelere yazık.
Bizim zamanımızda çok meşhur bir şarkı vardı. Daha fazla yazıp asabımı bozmak istemiyorum. Yoksa sabaha kadar yazıcam. O şarkıyı ekleyeyim tamam olsun. ÖSYM GÖTÜMÜ YE!

23 Nisan 2011 Cumartesi

Güzel İşler


Ortalık şuursuz kaynıyor.
Bu sıralar güzel bişeyler okuyabilmek zor. Libya'nın, Mısır'ın, Yunanistan'ın falanın filanın karışlıkları, bilmem nerdeki kanlı cumartesi, sanayi sitesinde patlama, kendini asan dört kardeş, benim seçtiğim ve benim irademe saygı duymayan, orda olmasını bana ya da bir başkasına borçlu olan yöneticilerin benim isteklerimi yerine getirmekle görevli bir adam olduğunu unutup üstünlük kurma cabasında azarlamaya çalışması, yok beş bin kişinin karşısına on bin kişi koyarım, ben de o zaman bilmem kaç bin bozkurt koyarım gibi ortalığı bulandıracak talihsiz açıklamalarda bulunan sözde liderler falan filan...
Her gün bu saçma sapan şeyleri okuyup, izleyip ya da ilaki bir şekilde bu haberlere maruz kalmaktan artık gerçekten çekilmez bir hayat yaşar hale geldik. En azından ben sık sık böyle hissediyorum. Benimle aynı şeyleri düşüneniniz vardır heralde diye düşünüyorum.
Böyle durumlarda hep bu düşüncelerden uzaklaşıp biraz kendime gelebilmek için kendi kendime ya arkadaş hiç mi güzel bişeyler yok şu sıralar ortalıkta diye aranırım ortalıkta. Bir film, bir yeni grup albüm bişey, bir kitap, bir konferans bir şey artık ne olursa diye aç gibi saldırırım. Deneme yanılma güzel bişey çıkar illaki diye umud ederek. Çoğu zamanda neyse ki bir şey çıkıyor.
Bu defa ki Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıktı. "KÜLT". Yayın kurulunda olan arkadaşımdan bir süredir haberlerini alıyordum. Ha çıktı ha çıkacak derken en sonunda çıktığının haberini aldım. Hemen gidip aldım. Kült hevesli, meraklı, heyecanlı bir grup genç akademisyenin başının altından çıkan bir iş. Genel kapsam kültürel araştırmalar çevresinde dönen işler. Başlı başına üzerine kafa yorulacak bir bölüm, dal - ya da işte artık her nasıl adlandırılıyorsa artık - olan kültürel araştırmalar mecrasının bana oldukça nitelikli gelen üzerinde belli ki büyük bir emeğin harcandığı bir yayın. Hazırlayanların emek harcayanların ellerine sağlık.

2 Mart 2011 Çarşamba

Özgürlük Bu Yazıyı Uğraşsız Okuyabilmektir.







Demokrasi ve özgürlük;
Bi-zati barınamadığı yerlerde en çok kullanılan iki kelimedir. Keza zaten demokrasi varsa özgürlük varsa neden sürekli var diyesin değil mi. Zaten vardır ve işliyordur.

Kendilerine lider bakan vs. sıfatları verilmiş çevreler ağızlarında demokrasi lafını çiğneye dursunlar, bu kelimenin anlamını bilmezden geldikleri ya da aralarındaki atışmalara malzeme olarak kullanmaktan başka hiç bir işe yaramadığını ve hatta işlerine geldiği gibi anlam yükleme cüretini gösterdikleri su götürmez bir gerçek.

Blog sitelerinde korsan maç yayını yapılıyor diye engelleme kararının alınması ve bu sıralar az önce bahsettiğim kelimelerin hala sakız gibi çiğneniyor olması beni iyiden iyiye zıvanadan çıkartıyor. Olayı hangi açıdan değerlendirsen elinde kalıyor arkadaş. Hangisine sinirlensem şaşırıyorum. Sosyal devlet olmaktan uzak, insan eşitliğine aykırı, her türlü sosyolojik ve toplumsal etiğe aykırı bir şekilde ücretli maç yayını yapılmasına izin verilmesi mi daha sinir bozucu, devletin yerine getiremediği bu işlevi sosyalist ve hatta anarşist yollarla yerine getirmeye çalışan insanların neden böyle birşey yapıyorsun diye yine devlet tarafından peşine düşülmesi mi, bazı çevrelerin bu duruma göz yumması dahası kralcılık yapmaları mı yoksa kendilerince buldukları kaynaklara yine kendilerince geliştirdikleri çözümlerle başta bahsettiğim sakız gibi çiğnedikleri ilkeler ve etiklerle uzaktan yakından alakası olmayan faşistçe kararları uygulamaları mı?

Blog sitelerinden maç yayını yapılıyor diye bütün blogların erişimini kapatmak (artık hatta kaçıncı kez yani) nasıl bir acizliktir Bunu görememek tanesi 10 numara olan gözlere sahip beni bile kayıtsız bırakıyor. Çok abartı bir benzetme vericem ama hakkıdır bence. Şöyle yapalım mı o zaman. İstanbul da şuç oranı gittikçe artıyor. O zaman herkesi hapse atalım. Çünkü dışarda suç var ya da ne bileyim daha yakın olsun bazı matbaalar korsan kitap basıyormuş o zaman bütün matbaa ve yayınevlerini kapatalım hadi. Dur dur hatta daha iyisi var Cumhurbaşkanı evinden korsan dvd den film izlemişti galiba hadi o zaman bütün dvd oynatıcıları toplatalım. Hatta cumhurbaşkanlığı köşküne kilit de vurulabilir. Böyle şuursuz böyle faşist bir mantalite olabilir mi arkadaş. Bir yandan da youtube un kapalı olduğu zamanlarda başbakan çıkıp ben evimden youtube girebiliyorum diye açıklama yapmıştı, böyle şeyler de vardı.

Her geçen sene daha özgür daha bağımsız olmaktansa daha gerileyen yani gelişmekte olan 3. sınıf bir ülkeden çok gerilemekte olan X. bir ülke statüsü sanırım daha doğru bizim için. Buna da şaşırmamak lazım. Keza Mısır Libya gibi ülkeler birşeyleri değiştirme çabası verirken yüzbinler sokağa dökerken biz sözde onlar için örnek ülke olarak (nesi örnekse) kendi inancımıza (?) tamamiyle ters düşen tanrısallaştırılmış(!) insanların cenazelerinde görebiliyor o yüzbinler. Onunda şekli hareketi niyeti zaten belli. Değinmeden de geçemiycem az önce bahsettiğim ülkelerin ki bunların hepsi müslüman ülkeler, bizi model ülke olarak görmesi zaten Devlet-i Aliye den bu yana var olan bazı özgür demokratik yapılar içinde bir takım insanların at koşturması ve bu durumu kendileri için kullanmasından kaynaklı bir şovdan öte birşey değildir. Ve hatta bu durumdan yararlanırken bu statüyü de koruyamadıkları için kendilerinin küçük gördüğü ülkelerce, aynı ülkelerin de örnek olarak baktığı yerden her geçen gün daha da gerilere düşmesi kaçınılmaz bir durumda.

Yine başa dönücem; Özgürlük bu yazıyı uğraşsız okuyabilmek, eğer okuyamıyorsak uzunca bir süre bu konu hakkında konuşmamızın boş, ama sürekli duymamızın kaçınımaz olması demektir.

Bu yazıyı okuyan (okuyabilien) halinden muzdarip okuyuculara sevgilerimle...

*ps: George Orwell ın 1984 kitabından da bir alıntı yapayı. Özgürlük 1+1=2 diyebilmek, 4 parmağını gösteren adama 4 parmağını gösteriyorsun diyebilmektir. 1949 yılında -anlayana!- demiş...


ek: bu yazıyı yazdıktan sonra ntvmsnbc den bugünkü yorum farkı programını izledim. İzlediğime sevindim.

14 Şubat 2011 Pazartesi

O Köprü

Boğaz Köprüsü budur;

Çocukluğumda yağmur yağdığında (ki gerçekten bütün gün yağmurun hiç durmadığını günleri hatırlarım) 3 buçuk 4 metre hatta 5 6 metreyi görmüşlüğü vardır bu dereden akan suyun genişliğinin. Arkada görünen pembe boyalı ev demirciydi. Pulluklar, su tankerleri, römorklar, traktör parçaları, demir profillerle dolu olurdu burası Bu eski elektrik direği köprü olurdu. İki yakayı birbirine bağlardı. Yağmur olsun ya da olmasın ben hep bu köprüden geçerdim karşıya. Adı da Boğaz Körüsüydü. Üzerinden geçerken esner bende zıplaya zıplaya geçerdim. Bir gün tüm gün durmayan sağnak yağmurla artık dolup taşan dere önüne bu köprüyü ve demircinin bütün aletlerini de alıp sürüklemişti. Köyün çıkışına yakın derenin daraldığı bir yerden bulup geri getirmişlerdi sürüklenen aletleri. Köprü yokken de iş makinasının kepçesiyle karşıya geçmişti insanlar. Belediyenin amme hizmeti, bir nevi teleferik gibi çalışan iş makinesi. O zamanlar gittiğim en uzak yer İzmir. En fazla 90-95 km. Ne bir boğaz ne boğaz köprüsün ne de teleferik görmüşlüğüm var ama onlar benim için Boğaz Köprüsü ve Teleferikti. Bir iki hafta önce abim beni aradı.
- "Şu an derenin önündeyim, bütün gün yağmur yağdı ve dere çocukluğumuzdaki gibi dolu dolu akıyo" dedi.
İlk sorum "Köprü de orda mı?" oldu. Cevap niye bilmiyorum beni sevindirdi baya güldük. - "Burda lan olmaz mı yağmuru görünce gelmiş" =). Köyün otonom sistemi işleyip direk gerekli hizmeti sağlamış.
>>Belediye başkanının evi derenin öte tarafında gerçi onunda etkisi olabilir :) <<

Geçtiğimiz hafta bende köye gittim ve Boğaz Köprümü görünce dayanamadım. Birde dolu dolu yağmur olsaydı da dolu halini görseydim ne güzel olurdu ama olsun bu da yüzümü güldürmeye yetti.

Ha bunu buraya neden yazdım. Ne biliyim işte şaçma bi mutlu oldum bu köprüyü yeniden görünce anlatayım istedim.Belki sizin de vardır böyle şeyleriniz . Belki onları hatırlarsınız da sizin de yüzünüze bir hareket getiririm diye...

16 Ocak 2011 Pazar

Mimar Başbakan RTE

Galatasaray Kulübü açıklama yapmış;
"TT Arena açılışında 200 kamera 40 adette polis kamerası kayıttaydı. Kayıtlar incelenecek ve protestocular stada bir daha alınmayacak."

Daha önce ön yargılı konuşmayıp (nedense) olayı Galatasaray Kulübüne mâl ederek yeni stad haberleri falan suni spor gündemi yaratılmaya çalışılıyor demiştim. Fakat olay ön görüp yazmadığım gibi sunî siyasi gündem yaratıp spor üzerinden siyaset yapmak, seçimler öncesi yeni oy kapıları aramak, yine "bakın neler yaptık" diyerek aslında hali hazırda hükümet görevi olan (ya da olabilecek olan) bir takım işleri, yaptık olduculuğa sürükleyerek bunun üzerinden prim kazanma hesabına döndürmekmiş. Burada kastım şu, bu stadı tabii ki Galatasaray Spor klübü yapabilirdi, Fakat o zaman devletin ileride ben burayı şu işim için kullanıcam deme gibi bir lüksü olmayacaktı. Hükumet bunu ben yaptım sana veriyorum diyerek hem kendi ihtiyacını karşıladı hem de bir taraftar kitlesini kendisine yancı çekmeye çalıştı. Bir de sanki normalde yapmaları gereken görev değilmiş gibi oraya şöyle metro getirdik şöyle yol yaptık gibi aciz açıklamalar yapıyolar utanmadan. Sorarım, toplu taşıma - ulaşım sağlamak (hatta bunu ücretsiz sağlamaktır aslı) yol kavşak yapmak kimin görevidir. Stadın olduğu yere metro yaptım diye övüneceğine bu zamana kadar hala metro götüremediğin yerler için utan ve görevini yerine getiremediğin için halkından özür dile.

Burdan Galatasaray taraftarını ve o gün orada protesto gösterisinde bulunan herkesi yürekten kutluyorum. Ucuzca tasarlanmış bu siyasi oyuna alet olmayıp, gösterilmesi gereken tepkiyi gösterdikleri için.

Başta bu duruma bu güne kadar gösterdiği faşist ve despot mizah anlayışından uzak eleştiriye tahammül edemeyen tepkileriyle aynı zihniyetteki çevresine önayak olan ve cesaret veren başbakan olmak üzere yüzyıllık taraftarını başbakanın arkasına sığınarak hiçe sayan Galatasayar Kulübü başkanını da kınıyorum.

Tek beklentim Galatasaray camiasının birlikteliğiini koruyup kulüp başkanına ve başka başbakan olmak üzere hükumete olan tepkisini sürdürmesi ve madem protestocular stada alınmayacakmış Mimar Başbakan ve çırağı Adnan Bey ile birlikte artık çevrelerini de alıp maçlarda onları bilmem kaç bin kişilik stadta yalnız bırakmaları. "Stada alınmayacaklar" gibi talihsiz açıklamayı yapan başkan koca camiayı hiçe saymış ve asıl terbiyesizliği yapmıştır. Aslına yapması gereken hareket belli ama onu yapıcak samimiyet zaten yok.

Ayrıca Başbakanın toplu açılışta sarfettiği "Stadın yapımında Galatasaray'ın bir kuruşu yoktur" a karşılık olarak "Sayın Başbakan seninde kuruşun yok" demek istiyorum. Cebinden para çıkarıp vermiş gibi ahkam kesmek nasıl bir hâddir. Stadın asıl mimarının kim olduğunu stad inşaatı sırasında proje mimarını nasıl kapı kapı süründürüp kredi aratıldığını ve tüm kapıların o şirkete nasıl bilinçli kapatıldığını ve bu sayede TOKİ' ye paslandığını bilmem snlatmaya gerek var mı. Ayrıca TOKİ ye paslanan bu inşaattan kimlerin cebine ne paralar girdiğini de bir açıklasa da başbakan bizde şeffaf bir siyaset görsek. Başbakan bu stad senin paranla ya da klübün parasıyla değil vergilerle devlet kasasına giren halkın parasıyla yapılmıştır. Senin buraya harcadığın para olmadığı gibi bu konuda atıp tutmaya da pek âlâ hakkın yoktur. Sen bu işten kazandığın paralardan bahsette onu bilelim.

Galatasaray taraftarını ve hatta tüm futbol severlerin desteklemeleri ümidiyle...



* ilgili haberin linki: http://www.ntvmsnbc.com/id/25171911/

** ayrıca destekleyici yazı için bkz:http://twitter.com/#!/kilicdarogluk

TAPDK ve RTÜK Bu Ülkenin Alınması Elzem Kötü Niyetli Tümörleridir

dayanamadım;

alkollü içeceklerin neredeyse her yerde yasaklanmasına ilişkin karar insanların alköl tüketimini azaltma, alköllü ürünlerin reklamını yapmama gibi amaçlardan çok, bir takım kişi ve grupları kaçakçılığa sevk etme, bazı kişilere yeni rüşvet kapısı yaratma, hadi en yasal olanından yeni vergiler getirip devletin halka verdiği üç kuruş parayı elinden alıp düzenleyici hükümetin yandaşlarına, yeğenlerine yedireceği yeni kapılar açması yeni rantlar sağlamasından ibarettir. hiç bir iyi niyet göstergesi görmüyorum.

muhteşem yüzyıl dizisine gösterilen tepkiyi yeni osmanlıcılık hareketi olarak görüyorum. bağımsızlık ve özgürlük duygusunun bünyelerine rahatsızlık verdiğini düşündüğüm ve gocunacak yarası olan eleştiriye mizaha tebessüme tahammülü olmayan köhne zihniyetli, kurmaca, kurgu, senaryo, sanat gibi olgulardan haberdar olmadığı gibi olabilecek en dar zihinle yapılmasına da karşı çıkan geri bir zihniyet olarak değerlendiriyorum. burda derdim elitist bir görüş belirtip geriye kalanları bunun dışında bırakıp yargılamak değil. herkes her konude bilgi ve birikime sahip olmaz zorunda değil. fakat bir toplumun özgürlüklerini ve yaşam tarzını ileriye taşıyamadığı gibi aksine geriye götürmeye çalışıyorsa ve kısıtlamaları destekliyorsa orada çok büyük bir sıkıntı vardır. korkutucu.
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More